TR
  • English
  • Türkçe
  • فارسی
  • español, castellano
  • Français
  • русский язык
  • українська
  • العربية
  • Deutsch
  • İstanbul’un güneyinde, Marmara Denizi açıklarındaki Prens Adaları, nefes kesici manzaraları, çiçek kokularıyla bezeli ılık meltemi, özgün mimarisi ve sokakları, şaşırtıcı plajları ve özel lezzetleriyle ziyaretçilerine unutulmayacak anlar sunuyor. İstanbul’dan uzakta ama şehrin ayrılmaz bir parçası olan bu ünlü durakları keşfedin.

    İstanbul’un yanı başındaki Adalar, geçmişten bugüne hem Ada hayatının sükunetini hem de İstanbul’un canlılığını bir arada yaşamak isteyenler için ideal bir ortam sunuyor. Bazen doğanın ve tarihi köşklerin gölgesinde bir inziva yeri olan, bazen de günlük telaşlardan uzakta, hafta sonları için bir kaçış noktası olan Adalar, yüzyıllardan beri her adım atanın huzur bulduğu destinasyonlardan biri. Marmara Denizi’nin engin mavilikleri arasında, yeşille mavinin kol kola uzandığı Adalar, baş döndürücü mimozaların kokusunu taşıyan hafif meltemi, Türkiye’nin birbirinden ünlü edebiyatçılarına ev sahipliği yapan tarihi köşkleri ve Ada hayatının ferahlığını sunan yavaş ritmiyle İstanbul’u ziyaret etmek için başlı başına bir neden.

    Prens Adaları, Büyükada, Heybeliada, Kınalıada, Burgazada, Sedef Adası, Yassıada, Sivriada, Kaşık Adası ve Tavşan Adası olmak üzere, birbirinden güzel dokuz ayrı adadan oluşuyor. İstanbul’un Avrupa ve Asya yakalarından günlük vapur seferleriyle kolaylıkla ulaşılabilen adalardan sadece Büyükada, Heybeliada, Kınalıada, Burgazada ve Sedef Adası’nda sürekli yaşam bulunuyor. Adalar'ı en çekici yapan özelliği ise araç trafiğine kapalı sokaklarında trafik gürültüsünün olmaması.

    Şehrin İçinde Şehirden Uzak
    Rivayete göre ismini Doğu Roma İmparatorluğu döneminde, prenslerin, imparatorların ve imparatoriçelerin sürgün yeri olmasından alan Prens Adaları, tarih boyunca din adamlarının inziva yeri, imparatorların yazlığı ve sayfiye alanı olarak kullanılmış. Adalar, aynı zamanda ünlü Türk yazarlarına ve dünyaca ünlü siyasetçilere de ev sahipliği yapmış. Yıllar içindeyse İstanbulluların ilk bahar ve yaz ayları için bir kaçış noktasına dönüşmüş. Tarihi köşkler yazlık haline gelirken Ada’lar eşsiz koylarıyla yaz tatilcilerinin ve günübirlik misafirlerin denize girip serinlediği, sokaklarında bisiklete bindiği, ormanda uzun yürüyüşler yaptığı, balıkçılarında keyifli vakit geçirdiği bir kaçış noktası haline gelmiş.

    Her mevsimi ayrı güzel olsa da kuşkusuz Adalar’ın en güzel mevsimi ilk bahar ve yaz. Güneşin yüzünü göstermeye başladığı bahar aylarında Adalar’ın canlanan doğası; çiçeklerin, ağaçların, toprağın ve denizin birbirine karışan mis gibi kokusu, ziyaretçilerini daima kendine hayran bırakıyor. Hele bir de bir bahar ya da yaz akşamı, dostlarınız ve sevdiklerinizle soluğu sahildeki ünlü balık lokantalarında (meyhane) aldıysanız... Mevsimin taze balıkları, zeytinyağıyla yavaş yavaş pişirilen envai çeşit meze, taze otlarla hazırlanan salatalar ve akşamın olmazsa olmazı rakı ya da şarap; akşamınızı daima unutulmaz kılar.

    En Büyük Ada
    Adından da anlaşılacağı üzere, Prens Adaları’nın en büyüğü Büyükada... İlkbahar aylarında adayı ziyaret eden İstanbulluların en keyif aldığı aktiviteler arasında begonviller, lavantalar ve mimozalarla süslü ada sokaklarını arşınlamak, yemyeşil adayı bisikletle keşfetmek ve piknik yapmak gelir. Adada vapurdan inen ziyaretçileri ilk olarak ünlü saat kulesi karşılar. Adanın ikonik simgelerinden olan kuleye ulaştıktan sonra hiç vakit kaybetmeden ada turuna başlayabilirsiniz. Güzel evlerin sıralandığı sokakları, bisiklet kiralayarak ya da yürüyerek keşfedebilirsiniz. Yüce Tepe ve Aya Yorgi Manastırı, adanın mutlaka görülmesi gereken merkezleri arasında başı çekiyor. Büyükada'nın en yüksek noktasında konumlanan Yüce Tepe (Aya Yorgi Tepesi), ada merkezinden yaklaşık 50 dakikalık bir yürüyüşten sonra sizleri karşılıyor. Bir tepeye kurulan Aya Yorgi Manastırı ise Büyükada’nın eşsiz tarihî dokusunu ve ruhani atmosferini en güzel deneyimleyebileceğiniz yapılardan. Ortodokslar için önemli bir yapı olan manastır, günümüzde hâlâ kilise olarak hizmet veriyor. Kiliseyi ziyaret eden yerli ve yabancı turistler de kendi dileklerini gerçekleştirmek için kilise ve çevresinde adaklarda bulunuyor.

    Göz Alıcı Tarihi Yapılar
    Görünümü heybeye benzediği için ismini bu benzetmeden alan Heybeliada ise Prens Adaları’nın ikinci büyük adası. Heybeliada, tıpkı Büyükada gibi birçok tarihi yapıya ev sahipliği yapıyor. Adının hakkını verircesine bir uçurumun yanında konumlanan Aya Yorgi Uçurum Manastırı, Bet Yaakov Sinagogu ve Aya Nikola Kilisesi, adanın geçmişinde tarihi bir yolculuğa çıkmak isteyenler için biçilmiş kaftan. Din adamı yetiştirmek üzere açılmış olan Ruhban Okulu ise adanın görülmesi gereken yerlerinden. Okul günümüzde adanın önemli festival ve etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. Adanın doğasını keşfetmek içinse Değirmenburnu Tabiat Parkı’nı bisiklet ya da yaya olarak ziyaret edebilirsiniz.

    Ünlü Hikayeci Sait Faik’in Mabedi
    Prens Adaları’nın en büyük üçüncü adası ise Burgazada. Yaz aylarında eşsiz plajlarıyla İstanbullulardan yoğun ilgi gören Burgazada, bahar aylarında keşfedebileceğiniz birçok tarihi yapıya, görkemli köşke ve doğal güzelliğe ev sahipliği yapıyor. Burgazada’da görülmesi gereken yerler arasında Aya Yorgi Garibi Manastırı, Aya Yani Kilisesi ve Sait Faik Müzesi yer alıyor. Aya Yorgi Garibi Manastırı, mavi beyaza boyalı duvarları ve bahçesinde yer alan çanıyla dikkat çekerken; iskeleye yanaşırken vapurdan görünen manzaraya egemen olan ve sayısız deprem geçiren Aya Yani Kilisesi, yüksek bir silindir üzerine yerleştirilmiş kubbesiyle göze çarpıyor. Ömrünün bir bölümünü Burgazada’da geçiren, ünlü Türk hikayecisi Sait Faik Abasıyanık’ın adadaki evi ise günümüzde Sait Faik Müzesi olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Burgaz Ada’nın doğal güzelliklerini keşfetmek içinse adanın sol kısmında yer alan Kalpazankaya’da yürüyüşe çıkabilir, adanın tek tepesi olan Bayrak Tepesi’nden muhteşem fotoğraflar çekebilirsiniz.

    Kızıl Renkli Bir Ada
    Kınalıada, İstanbul’a en yakın ada olduğundan sakin ve kısa bir kaçamak için oldukça ideal. Diğer adalarla kıyasladığında oldukça küçük bir yüzölçümüne sahip olan ada, ismini zamanında kaplı olduğu makiler ve bu bitkilerin oluşturduğu kızıl görüntüden alıyor. Farklı kültürlerden pek çok kişinin bir arada yaşadığı bu küçük ve sevimli adanın en uzak noktasına bile yarım saate ulaşmak mümkün. Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi ve Hristos Manastırı, Kınalıada’daki tarihi yapılar arasında yer alıyor. Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi, Adalar ilçesindeki ilk ve tek Ermeni Gregoryen kilisesi olma özelliğini taşıyor. Kilise, Ermeni taş oymacılığının incelikli örnekleriyle öne çıkıyor. Hristos Manastırı ise manzarasıyla ünlü Hristos Tepesi’nde yer alıyor.